Performansa dayalı ek ödeme uygulaması, sahada çalışan meslektaşlarımız ve diğer sağlık çalışanları tarafından da kabul edilmemekte, ciddi bir öfke ve motivasyon düşüklüğüne yol açmaktadır.

14 Ekim, 2020

KAMUOYUNA DUYURULUR
Türk Hemşireler Derneği tarafından hemşirelerin özlük haklarına yönelik yaşadığı sorunlar, yıllardır dile getirilmekte, hatta bu sorunların çözümlenmesine yönelik iki kez kanun tasarısı sunulmasına rağmen halen çözüme ulaşılmamıştır. Bu sorunların en önemli nedenlerinden biri de sağlık çalışanlarına yönelik performansa dayalı ek ödeme sistemidir.

Performansa dayalı ek ödeme uygulaması, sağlık kurumlarını kar amacı güden ticari kurumlar haline getirmekte, hizmet kalitesini bozmakta, sağlıkta tüketimi teşvik etmekte, koruyucu hizmetlerin geri planda kalmasına neden olmakta ve sağlık hizmet alanında iş barışını bozmaktadır. Sağlık hizmeti bir ekip çalışması sonucu verilen bir hizmetken, sadece hekimlerin performansının yapılan iş sayısı bağlamında değerlendirilmesi, hekim dışı meslek grupların sadece kurumsal performanstan yararlanabilmesi, sağlık çalışanları için belirlenen kadro unvan ve tavan ek ödeme tutarın esas katsayılarındaki adaletsiz ve orantısız dağılım, bu uygulamanın çalışan ücretlerine yansıyan sonuçlarıdır. Performansa dayalı ek ödeme uygulaması, sahada çalışan meslektaşlarımız ve diğer sağlık çalışanları tarafından da kabul edilmemekte, ciddi bir öfke ve motivasyon düşüklüğüne yol açmaktadır. Sadece biz hemşireler değil, mevcut sistemin hem toplumumuz hem de sağlık çalışanları üzerindeki etkilerini gören pek çok meslek grubu, bu sisteme karşı çıkmakta bir an önce bu politikadan vazgeçilmesini talep etmektedir. Bu ödeme politikasının yol açtığı sorunlar, pandemi sürecinde %100 tavandan ek ödeme yapılacağı ile ilgili açıklama sonrası iyice derinleşmiş, sağlık çalışanlarında motivasyonu artırma amacıyla yapılan bu düzenleme, motivasyonu sağlamaktan ziyade stres ve çatışma kaynağı haline gelmiştir. Biz hemşireler, pandemi sürecinin ilk döneminde, sahada yaşadığımız sorunların çözümünde ek ödemelerle gündeme getirilmek istemediğimizi, bunu doğru bulmadığımızı kamu oyuna duyurduk. Gerekçe olarak, yaşamın kutsallığı ve önceliğini, ülke ve dünya olarak içinden geçtiğimiz pandemi sürecinin olağandışılığını gösterdik. Mesleğe adım atarken, “ıstırabı hafifletmek, sağlığı yüceltmek için gerekecek her türlü çabayı göstereceğimize” dair ant içtiğimizi ilettik ve halkımızın sağlığı için andımızı yerine getirme taahhüdünde bulunduk. Bu sözleri, kalbimizde hissederek söyledik.

Bu konudaki düşüncemiz ve duygularımız halen geçerliliğini koruyor. Ancak, bu adaletsiz ödeme sisteminden en fazla mağdur olan meslek grubu yine biz, hemşireler olduk. Pandemi öncesi, sadece yoğun bakım ünitesi gibi özellikli alanlarda çalışan bir meslektaşımıza yaklaşık 1000 TL ek ödeme yapılırken, bu miktar pandemi döneminde %100 tavandan ödeme olmasına rağmen pandemi birimlerinde çalışan meslektaşlarımız için en fazla 1600 TL olmuştur. Hatta bu ek ödemeler, kurumun kar etmesine ve hastane yöneticisinin insiyatifine göre yapıldığı için birçok meslektaşımıza bu tutar verilmemiştir. Ancak halkımızın gözünde iki kat maaş aldığımız sanıldı.

Sağlık Bakanlığı’nın en son yayınladığı 49022165-010.99 sayılı “COVID-19 Pandemisi Nedeni ile Sağlık Tesislerinde Ek Ödeme Yapılmasına İlişkin Usul ve Esaslar” ile
performansa dayalı ödeme sistemindeki adaletsizlik bir kez daha gözler önüne serilmiştir. Bire bir hastalara bakım sunan hemşire “sağlık hizmetleri sınıfında” yer almış, hemşirelerin emeği, alın teri ve aldıkları risk yok sayılmıştır. Bu düzenleme ile hasta ile hiç teması olmayan ya da çok az teması bulunan, hastanın tedavi ve bakımının yapıldığı birimlerde çalışmayan meslek gruplarına hemşirelerden daha fazla oranda ek ödeme verilmesi, hemşireleri öfkelendirmiş, onların tahammül sınırlarını aşmıştır.

Baktığımızda toplumumuzun her bir bireyi, hastaneye girdiği andan itibaren poliklinikte, acilde, kan alma merkezinde, klinikte, yoğun bakım ünitesinde ve /veya ameliyathanede hemşireler ile karşılaşılır. Yedi gün 24 saat, yakın temasla, sosyal mesafe olmaksızın, yoğun ve zorlu çalışma koşullarında hemşireler hizmeti sırtlar. Hemşire yoksa sağlık hizmet sunumu sürdürülemez. Hemşire ataması yapılamadığı için yeterince hemşire olmayan birimlerde yatak kapasitesinin yarıya düşürüldüğüne ya da tamamen o birimin kapatıldığına bizler çok kere şahit olduk. Yani hemşire olmazsa, sağlık hizmeti olmaz, toplum sağlığı olmaz. Gerçekler böyle iken ne zaman biteceği bilinmeyen, toplumun bireyi olarak da bizleri ayrıca fiziksel, duygusal, sosyal ve ekonomik olarak yoran, yıpratan ve tüketen COVID-19 pandemisinde biz hemşireler, yaşamlara dokunuyoruz. Yaşamları kurtarmak, acıyı dindirmek ve ızdırabı hafifletmek ve sağlığı korumak için oldukça zorlu ve yıpratıcı bir mücadele yürütüyoruz.

Tüm dünya hemşiresiz ya da yetersiz hemşire ile sağlık sistemlerinin nasıl işlemez hale geldiğine; bu savaşla hemşiresiz mücadele edilemeyeceğine; bu savaştan hemşiresiz galip gelinemeyeceğine tanıklık ederken, Dünya Sağlık Örgütü, 2020 yılında daha pandemi ortada yokken ilan ettiği dünya hemşirelik yılını bir yıl daha uzatırken, ülkemizin politikacılarının, karar vericilerinin ve yöneticilerinin bunu neden göremediklerini, görmek istemediklerini şaşkınlıkla anlamaya çalışıyoruz.

Anladığımız tek gerçek ise bu talihsiz kararların; hastaneyi, hastanedeki işleyişi, sağlık mesleklerini, sağlık hizmet sunumunun çalışma biçimlerini ve sağlık mesleklerinin
görevlerini ve dünyadaki gelişmeleri bilmeyen kişiler tarafından alındığıdır.

Ülkemizdeki sağlık hizmetlerinin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için, toplumumuzun sağlığının korunması ve geliştirilmesi için bir an önce somut adımların atılması hayatidir. Bu adımların ilki ise sağlık kurumlarında bir nebze olsun motivasyon sağlayacak, çalışma barışının yeniden inşasına hizmet edecek bu adaletsiz sistemin tamamen kaldırılması, açlık sınırının biraz üstünde yoksulluk sınırının çok altında olan maaşlarımızda emekliliğe yansıyacak ve insanca yaşayacak şekilde iyileştirilmesidir.