İş Arkadaşım Hekimler

İŞ ARKADAŞIM HEKİMLER

Hekimlik ve hemşirelik, aynı amaca hizmet eden, aynı amaç uğruna çok zor şartlar altında omuz omuza çalışan, sağlık hizmetinin birbirini tamamlayan en önemli iki bileşeni olduğunu düşünüyorum. Biz, Hekimler ve Hemşireler, sağlık sisteminin ayrılmaz bir bütünüyüz. Yıllardır sağlık sistemini oluşturan bu bütünün bir yarısı hekimlik göklere yükseltilirken, diğer yarısı hemşireliğin hep geride bırakıldığını hepimiz biliyoruz!

Bunca yıllık gözlemim ve yaşanmışlığın verdiği birikim ile baktığım da, hala bir mücadele içinde olduğumuzu fark ediyorum. Geçmiş yıllara dönüp baktığımda, o zaman sahip olduğum algı ve bilinç ile sağlık sisteminde ciddi sorunlarımız vardı! Şu an sahip olunan tıbbi teknolojiye, malzemeye ve lüks otelcilik hizmetlerine sahip değildik. Sarf malzeme dövize endeksli idi ve malzeme edinmekte güçlükler vardı. Hastalarımızı sınıflandırırken ÖZEL/GENEL/VIP diye bir kavram tanımıyorduk, hastamız için ne gerekiyorsa hekim ve hemşire olarak birbirimizi destekleyerek işimizi yapıyorduk.

 Hemşire olarak ücretlerimiz yoksulluk sınırında değil di!  Paradan bahsetmek hoş karşılanmazdı. Aynı klinikte çalıştığın Hekim arkadaşına/hocaya muayene için hastanı götürdüğünde sana öncelik verilir, ücret alınmaz ve hoş bir ilgi ile uğurlanırdın.

Tüm bu nostaljik irdelemeler aklıma şöyle bir soru getiriyor; 80’ li yıllarda çalışan iş arkadaşım hekimler ile şimdi çalışan iş arkadaşım hekimler aynı mıydı? Sanırım değil di? Bir şeyler değişmiş miydi !   Evet! Ama  Neydi? 

NE OLMUŞTU DA BİRBİRİMİZE KARŞI BU KADAR YABANCILAŞMIŞTIK!  HEKİM –HEMŞİRE OLARAK İNSANIMIZDAN NEDEN BU KADAR UZAKLAŞMIŞTIK!
NE GİRMİŞTİ ARAMIZA?

Ülkenin  siyasi olarak en karışık dönemiydi. Sağlık çalışanları olarak  tüm ülke insanları gibi endişeli ve  kötü bir  dönem yaşıyorduk. Hastaneler, siyasi karşıtlığın verdiği öfke ve şiddetin yarattığı ortamlarda vurulan, yaralanan ve ölen gencecik insanların mekanı olmuştu. Özel izinle girilen yoğun bakımlarda beli silahlı genç insanlar dolanıyor, hastaya yaptığımız her işlemi sorguluyorlar, bizleri şaşkın ve çaresiz bırakıyorlardı.

80’li yılların başıydı, dünyada neoliberal anlayış ve politikaların atağa geçtiği, devletin iktisadi devlet teşebbüslerinden, eğitim, sağlık, güvenlik gibi kamusal alanlardan elini çekmeye ve ekonomiyi tamamen piyasanın serbest gidişatına bırakmaya hazırlandığı yıllardı.

 Bunun bize yansıması uzun zaman almamıştı. 24 Ocak 1980 kararları ile hükümet politikalarına girmişti.  1970’lerden sonra, hükümetlerde görüş halinde olan sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi 1982 Anayasası ile bu görüş resmi politika haline gelerek hükümetlerce aktif özelleştirme programlarının izlendiği döneme geçilmişti.
O zaman bu politikanın ülkemize, biz sağlık çalışanlarına neler getireceğinin farkında mıydık?  BEN DEĞİLDİM?

Aile Hekimliği Uygulamasından, Genel Sağlık Sigortasından, Kamu Hastane Birliklerinden, Sınırsız Sevk Zincirinden ve Özel Hastanelerden haberimiz yoktu.

 “O yıllarda seninle/iş arkadaşım hekimler ile sağlık hizmetinin sunulan her alanında, kliniğin gece/gündüz mesaisinde, poliklinikte, ameliyathanede, hocanın vizitin de hep birlikteydik!  Hastalarımızın iyiliği ve sağlığı için ne kadar çok emek verdik ve hala vermekteyiz.”

NE OLDU BİZE!  NE GİRDİ ARAMIZA?

 “Bana öyle güvenirdin ki!  Gece- gündüz hastalarımızı tek başıma bana bırakarak acil ameliyata girer, başka kliniklere konsültasyona giderdin. Gece nöbetlerinde, acil ameliyatlarda benim deneyimlerin çoğu kez senin kurtarıcındı. Nasıl da minnettar olurdun bana!”

İnsani olmayan çalışma koşullarımızı eleştirir, bulduğumuz bir iki nefes arasında sohbet ederdik. Yapılan hatalarda birbirimizi uyarır, kimse fark etmeden önlemeye çalışırdık. Birbirimizi, başkalarına karşı korur kollardık. Çünkü biz iyiyi de kötüyü de paylaşan bir ekiptik.

Üniversite sınavlarına hazırlandığımda beni destekler, eğitim seviyemin lisans düzeyinde olmasını istediğimde beni haklı bulurdun.

ILO’nun bildirdiği, 17-18 yaş grubu kişiler çocuk sayılıyor! İşte yıllardır biz hemşire çocuklar, o küçük aklımızla hepsi yetişkin, üniversite mezunu sağlık çalışanları arasında kimliğimizi bulmaya çalışıp, kan, gözyaşı, acı ve ızdırap içinde kıvranan insanları anlamaya ve ölümün soğuk yüzünü bir yerlere oturtmaya çabalıyoruz. Bu bir çocuk istismarıymış, biliyor musun?

25 Nisan 2007 de 54 yıllık hemşirelik kanunun bazı maddelerinde değişiklik yapıldı. En önemlisi Hemşirelik Eğitimi lisans düzeyine temellendirildi. Ama son dakikada bu hevesimizi bir iş arkadaşımız hekim kursağımızda bıraktı. Ek bir madde koydu ve çocuk hemşireler yetiştirmeye devam edileceğini ortaya koydu.
Bu vebali taşımaktan hala bıkmadılar biliyor musun?

Şimdilerde sende isyan ediyorsun! Çünkü artık senin eğitiminden de çalıyorlar, kendi meslektaşların! 
Televizyonda görüyorum seni Tayfun Talipoğlu’ nun hazırladığı sağlık programında; ürkek ve heyecanlı sesin yansıyor mikrofona, uzmanlık eğitimimiz yeterli değil, diyorsun! Hocam benimle eğitim vakası yapacağı yerde, performans vakasını tercih ediyor. Ben uzman olup perifere gittiğimde nasıl doktorluk yapacağım hangi bilgi ve deneyimimi kullanacağım diyorsun!  İsyan ediyorsun!

Mesleğindeki kariyer basamaklarını her atladığında ekipten fersah fersah uzaklaştın, emeğimi göz ardı ettin, beni yok saydın. Şimdilerde kendi meslektaşını da yok sayıyorsun?

Hala halkımıza, onların sağlığına kavuşması için gece gündüz demeden en ağır şartlarda, yetersiz bir ücret karşılığında çalışan hemşirelerin; 24 saatlik mesai boyunca hastanın ulaşabildiği tek sağlık personeli olduğunu, tüm mesleki bilgi birikimini ortaya koyarak uyguladığı bakım ve tedavi ile hastası için yaşam ile ölüm arasındaki SON GÖZÜN hemşire olduğunu anlatma çabasındayken…

En trajik olan ve beni en çok kahreden ise mesleğimi, bunca emeğimin, bilgimin, eğitimimin,  uykusuz, yorgun  zor çalışma günlerimin TEK TANIĞI olan iş arkadaşım hekimin beni yok sayması, tanıyamaması ve anlayamaması!

ŞİMDİLERDE SEN DE KENDİNİ HALKA ANLATMA ÇABASINDASIN BİLİYOR MUSUN?

Kendi mesleğinin gelecekteki temsilcilerini de görmüyorsun! Eskiden üçgen olan bilimsel yapılanma, şimdi ters üçgen. Eskiden tepede 1-3 profesör, 1-2 doçent, eğiten, öğreten, idealist grup olurdu.  4-5 uzman hekim ve en az 8-10 değişik kıdem yıllarına göre asistan bulunurdu. Çünkü uzman ve asistan hekimlerdir hasta ile ilgilenen. Şimdi sayıca azalttılar seni, yorgun, uykusuz ve bıkkın nereye yetişeceğini bilemiyorsun! 
Hastalar artık bizim müşterimiz! Kapımıza ISO Kalite belgesi astığımız için bizden/hastaneden kaliteli hizmet bekliyorlar. Beklentilerini yükselttik, ama alt yapı zayıf!  Onun için hasta ve hasta yakınları öfkeli, saldırmaya hazır durumdalar, onun için sen de artık, benim gibi şiddet görüyorsun ve hatta öldürülüyorsun! 
BİZİ TOPLUMLA NEDEN KARŞI KARŞIYA GETİRDİLER, İNSANIMIZDAN/ BİRBİRİMİZDEN NEDEN UZAKLAŞTIRDILAR, BİLİYOR MUSUN?
Ameliyathanede, hastamızın hayatı için saatlerce ayakta kaldık, hiçbir insani ihtiyacımızı karşılamadan, omuz omuza çalıştık, birbirimizin omzuna alın terimizi sildik, bayılmamak için birbirimize tutunduk. Gece nöbetlerinde birbirimizle yiyeceğimizi bölüştük. Bazen birbirimizden öyle hoşlandık ki eş olduk,  sevgili olduk.
Neden bu kadar değiştin? Neden bu kadar uzaklaştın bizden, kendinden!

Yükseldiğin ilk basamakta, tüm kurum olanaklarını bencilce, sadece kendi kişisel ve mesleki gelişmen için kullandın. Kullanacağın aletleri, malzemeleri ve nereden açılıp çalıştığını bilmediğin cihazını benim açmam, benim birleştirip,  hazırlayıp sunmamı bekledin ve sonra o firmanın eğitim desteğini sadece kendin için yurt içi ve dışı kongrelerde kullandın. Hastayla ilgili benim de tıp dünyasındaki değişimlerden haberdar olmam gerektiğini, mesleki ve kişisel gelişmeye ortak amacımız hasta için benim de ihtiyacım olduğunu görmezden geldin.
Ara sıra firmadan birine rica edip “benim hemşiremi” de kongreye götür diyerek jest yaptığını sandın.
Yönetim kadrolarında başhekim, dekan, rektör oldun. Kurum yöneticisini seçmek için o kurumda çalışan tüm meslek mensuplarının oy verme hakkı olabileceğini aklına bile getirmedin. O zaman benim de kurumda mesleğimi yükseltme ve geliştirme gücüm olacaktı. Yönetim kadrolarına sadece akademisyen oyuyla geldiğin için, onları memnun etme çaban yüzünden beni yok saydın.

Mesleğimin gelecek nesillerini yetiştiren Hemşirelik yüksek okullarına öğretim üyesi atamadın. Benim rol modelim olan akademisyen meslektaşım 60 öğrenciyle hastanede tek başına staj yapmak durumunda kaldı. Onu öyle bezgin ve yorgun hale getirdin ki, ona imrenmekten vazgeçtim!!!!

Oysa biz bunca yıllık emeğimize, akademik kadromuza istinaden tıpkı, Tıp, Eczacılık, Diş Hekimliği gibi fakülte olmayı bekliyorduk! Hemşireliği sadece sağlık bilimlerinin basit bir bölümü haline getirmek için canla başla çalıştın. Kazanmış olduğumuz Yüksek Okul statüsünü korumamızı bile desteklemedin. Hemşireliğin fakülte olmamasının nedenini  “mümkün değil“  gibi içini dolduramadığın bir ifade ile söyledin.

NEDEN BU KADAR DEĞİŞTİĞİNİ/DEĞİŞTİĞİMİZİ ANLAMAYA ÇALIŞIYORUM!!!!!

1980’li yıllarda telaffuz edilmeye başlayan, reformlar ete kemiğe bürünmeğe başladı. Devlet, iktisadi devlet teşebbüslerini bir bir satışa çıkarmaya, eğitim, sağlık ve güvenlik gibi kamusal alanlardan elini çekmeye, ekonomiyi tamamen serbest piyasa koşullarına bıraktı.

Sağlık çalışanları olarak bizler de, hastamıza sunduğumuz sağlık hizmetini para ile ölçmeye başladık. Seçenekler birbirini izlemeye başladı; Özel Muayene? Poliklinik? VIP katı/Koğuş sistemi? Ameliyatınızda profesör mü istersiniz yoksa uzman mı?

Hekim ve hemşireler olarak insanımızdan uzaklaştık, özel hasta ise eğilip terliğini giydirdik, genel hasta ise uzaktan kumanda ettik? Ne oldu bize böyle!

Hekim merkezli olarak uygulanan performansa dayalı döner sermaye sistemi nedeniyle hekimle-hekimi, hekimle–hemşireyi, hekimle-hastayı ve hemşire ile hastayı karşı karşıya getiren bir sistemin içinde bulduk kendimizi.  Performansa dayalı döner sermaye sistemi ile hekim-hemşire arasında, hekim-hekim arasında haksız ve adaletsiz bir gelir dağılımı oluşturdu. İş barışımız, hastalarımız tehdit altında, biliyor musun?  
Bu sistem hekimi sadece kaç hasta baktığına, kaç tahlil-tetkik yaptığına kendine ve hastaneye ne kadar para kazandırdığına bakan bir tacir haline getirdi.
Baktığı hastaların gerçekten iyileşip-iyileşmediğini bilen var mı? Yaptığı ameliyatlarda başarı oranı yüksek mi? Ameliyat gerekli miydi? Tedavi ettiği hastalar hala başka başka hastanelerde şifa bulmak için dolaşıyorlar mı? Bir küveze neden 2-3 bebek koydun, diye soran var mı……?

BUGÜN SAĞLIK ÇALIŞANIYIZ, YARIN HASTA YA DA HASTA SAHİBİ!
EVET, BU SORUNLAR ARTIK HEMŞİRENİN, HEKİMİN VE DİĞER SAĞLIK ÇALIŞANIN DEĞİL TÜM ÜLKENİN, TÜM İNSANLIĞIN SORUNU! 

Hatice UÇAK
THD Genel Sekreteri